
“Yerli ve Milli” Savunma Sanayi; İçeride ve Dışarıda Savaş!
Mevcut iktidar partisinin kitle desteğinin önemli araçlarından biri olarak kullanılan “yerli ve milli” otomobil ve İHA-SİHA olarak propaganda edilen üretimin gerçekte, dışa bağımlı bir üretim ve montaj sanayinin ürünüdür
17 Temmuz 2025
Mevcut iktidar partisinin kitle desteğinin önemli araçlarından biri olarak kullanılan “yerli ve milli” otomobil ve İnsansız Hava Aracı (İHA), Silahlı Hava Aracı (SİHA) olarak propaganda edilen üretimin gerçekte, dışa bağımlı bir üretim ve montaj sanayinin ürünü olduğunu ifade etmek gerekir. Bu gerçeğe rağmen iktidar, denetimindeki medya aracılığıyla bu alanlardaki üretimlerin “yerli ve milli” olduğu propagandasını yapmaktadır. Emperyalist tekellerin uzun süredir Türkiye’de otomotiv sektöründe faaliyet gösterdiği bilinmektedir.
Otomotiv sektörünün özellikle motor aksamı başta olmak üzere dışa bağımlı bir yapısı, ihracat ve ithalat ürünlerinin incelenmesinden de rahatlıkla anlaşılabilir. Türkiye otomotiv sektörü esas olarak bu alanda faaliyet gösteren emperyalist tekellerin Türkiye pazarındaki yatırımlarına dayanmaktadır. Bu somut gerçekliğe rağmen iktidarın “yerli ve milli” olarak propagandasını yaptığı ve “Türkiye’nin Otomobili Girişim Grubu” (TOGG) markası adını verdiği otomobil üretimi geniş kitleler nezdinde satın alma olarak olmasa da “psikolojik” bir karşılık bulmuştur.
“Yerli” ve “milli” otomobil olarak propagandası yapılan otomobil üretiminin motorunun Alman emperyalist tekeline (Bosch), yine özellikle bataryasının Çin menşeli bir şirkete (Farasis) ait olması, Türkiye sanayinin montaj yapısıyla uyumludur ve gerçek anlamda yerli ve ulusal bir üretim değildir.
Buna rağmen, iktidarın özellikle seçim dönemlerinde kitle tabanını konsolide etmek için bu propagandaya başvurduğu ve belli oranda sonuç aldığı açıktır.
Öte yandan iktidarı elinde tutan kliğin bu projeyle kendi yandaşlarının teşvik prim, vergi indirimi, alım garantisi vb. daha da zenginleştirdiğini ifade etmek gerekir.
Savunma sanayi “yerli” ve “milli” mi?
İktidarın “yerli” ve “milli” propagandasının merkezinde yer alan bir diğer sektör ise savunma sanayidir. Sektörün özellikle askeri alanı ilgilendiren kimi üretimleri nedeniyle ırkçı ve şovenist propaganda açısından belirleyici öneme sahip olması, iktidarın bu alana yönelik “özel ilgisi”ni getirmiştir. Öte yandan sektörün militarizmle doğrudan ilgisinin olması, bu alanda somut veri paylaşımının olmamasını doğurmaktadır.
Bu durum, ilk bakışta “güvenlik gerekçesi”yle açıklansa da asıl amacın iktidarı elinde tutan kliğin, devlet imkanlarını, ihale ve teşvikleri kendi sermaye birikimi açısından kullanmasının üzerinin örtülmesi olarak işlev görmektedir. Faşizmin en önemli propaganda araçlarından olan silahlı ve silahsız hava araçlarını da üreten “yerli” ve “milli” sanayi gerçekte TC rejiminin kuruluşundan itibaren var olan bir sektör olmakla birlikte, son yıllarda hem iktidarın propaganda aracı hem de iktidar kliğinin sermaye birikimi açısından ele alınmaktadır.
AKP iktidarının ilk yıllarına kadar komprador burjuvaların ve komprador bürokrat burjuvalarının denetiminde, ASELSAN, ROKETSAN gibi TSK bünyesindeki “vakıf şirketleri”nin hem de Nurol ve Koç gibi Türkiye’nin komprador burjuvazisinin kontrolündeki bir alan olan savunma sanayi, AKP iktidarının devlet aygıtı içinde kendisini güçlendirmesine paralel, iktidar kliğinin kendi sermayesini biriktirdiği bir sektör işlevi görmeye başlamıştır.
Bu süreç esas olarak 2013 ve sonrasına daha da hızlandı. İktidarın inşaat sektörünün dışında kendi kliğinin sermaye birikimi açısından, Cumhurbaşkanlığına doğrudan bağlı olarak sürdürülen bu sektörün faaliyeti, bir yandan “kalkınma modeli ve cari açığı kapatacak sektör” olarak propaganda edilirken diğer yandan ise gerek sermaye yapısı ve gerekse de sektörün istihdamı nedeniyle rejim açısından önem taşımaktadır.
Bu sektörün kontrolünün doğrudan Cumhurbaşkanlığına bağlı olması bir yandan rejimin ve iktidarın geleceği açısından kritik önem taşımakta, diğer yandan ise hakim sınıf kliğinin sermaye birikimi sağlaması militarist söylemlerle, ırkçı ve şoven propagandayla perdelenmektedir. Örneğin gelir vergisinin % 25’i; veraset ve intikal vergisinin % 15’i, motorlu taşıtlar vergisinin % 20’si, diğer bir ifadeyle kamu kaynakları yine TSKGV’ye bağlı vakıf şirketlerinin gelirleri otomatikman kesilip Savunma Sanayi Destekleme Fonu’na aktarılmaktadır.
Bu fonun yönetiminin doğrudan Cumhurbaşkanlığına bağlı olması hangi şirketlere ne kadar kaynak aktarılacağı, ihaleler, ihalelerin veriliş süreçleri, “Cumhurbaşkanlığının taktirine bırakılması” iktidar kliğinin sermaye birikimi açısından bu sektörün son derece önemli bir araç işlevi görmesine neden olmaktadır. Bu açıdan askeri sanayi, iktidar gücünü elinde tutan kliğin sermaye birikimi için gayet verimli bir sektör işlevi görürken, diğer yandan hem kontrol edilen bütçe hem de yaratılan istihdam açısından rejim için önem taşımaktadır. Üstelik sektör yapısı itibariyle rejimin kitle tabanını güçlendirmek amacıyla propaganda açından da öne çıkmaktadır.
Şekil: Savunma ve havacılık sanayi istihdam ve cirosu, (2018-2022), (Milyon Dolar), (Bin)
Kaynak: Savunma ve Havacılık Sanayii İmalatçılar Derneği (SASAD) Raporu 2022 Yılı verileri, pdf 44
Yukarıdaki şekilden de görüleceği üzere sektörün 2022 yılında açıklanan cirosu 12.2 milyar dolardır. 2002’de 5 milyar dolarlık sözleşme değeri olan sektör, gelinen aşamada 65 milyar dolarlık bir seviye ulaşmıştır. Sektörün istihdamı ise 2022 yılında 81.132 kişidir.
2002 yılında dolaylı ve doğrudan üretim yapan 500 şirket varken, bu rakam gelinen aşamada doğrudan üretim yapan 2.500 ve taşeron olarak çalışan binlerce küçük ve orta boy işletmenin (KOBİ) faaliyet yürüttüğü bu sektöre evrilmiştir.
NATO üyelerinden biri olan TC devletinin aynı zamanda “Askeri sınai kompleksi” geliştirmemesi düşünülemez. Nitekim yıllardır bu alanda emperyalist tekellerle işbirliği içinde sürdürülen üretim, özellikle 2010 sonrasında AKP’nin kendi kliğini güçlendirmesi adına daha önem kazanmıştır. Burada önemli olan nokta, geliştirilen bu üretimin emperyalist tekellerden bağımsız olmaması, “yerli ve milli” olarak propaganda edilmesine rağmen, esas olarak dışa bağımlı bir montaj sanayi üzerinde yükselmesidir.
Nitekim Türkiye’nin savunma sanayi alanında dışardan satın aldığı ürünlerde de artış vardır. Bu alanda 2021 yılında 2.062 milyon dolar olan Türkiye’nin ithalatı, 2022 yılında % 30.95 artışla 2.700 milyon dolar olarak gerçekleşmiştir.
AKP iktidarı eliyle her türlü devlet olanağı kullanılarak esasta kendi kliğinin sermaye birikimi için önü açılan bu üretim sonucunda, Türkiye’nin silah ihracatındaki payı arttığı görülmektedir. Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü’nün (SIPRI) 2022 küresel silah sevkiyatına ilişkin raporuna göre, Türkiye’nin 2013-17 arasında yüzde 0.69 olan küresel ihracattaki payının 2018-22 döneminde yüzde 1.1’e çıktığı ifade edilmektedir. Bu ihracatta büyük ölçekli firmaların toplam ihracatı 3.402 milyon dolar, KOBİ’lerin ise ihracat rakamları toplamı 994 milyon dolar olarak gerçekleşmiştir.
TC rejiminin ve özellikle de AKP iktidarının her türlü devlet olanağını kullanarak ve kamu kaynaklarını aktararak palazlandırdığı sektörde faaliyet yürüten şirketlerin bir kısmı, elde ettiği kâr nedeniyle uluslararası düzeyde yapılan sıralamalarda yer almaya başlamışlardır.
Örneğin satışlar dikkate alınarak yeni yapılan bir sıralamada ilk yüz içerisinde dört Türk şirketi yer almaktadır.
Savunma sanayi sektöründe dışarıya ihraç edilen ürünlerin başında İnsansız Hava Araçlarının (İHA) olması, sektörün yapısına dair önemli bir veridir. Türkiye özellikle ulusal ve sosyal kurtuluş mücadeleleri karşısında geliştirdiği bu askeri teknolojiyi önce kendi halkına karşı, daha sonra da “sınır ötesi” yakın coğrafyalarda özellikle Kürt ulusuna yönelik saldırılarda yoğun olarak kullanmıştır.
Denilebilir ki, bu savaşlarda ve işgallerde yoğun olarak kullanılan ve katliamlar gerçekleştiren İHA’ların tanıtımını ve pazarlamasını yapmıştır.
TC rejiminin son yıllarda artan dış saldırganlığının ürünü olarak bu silahlar, sadece Kürt ulusuna değil, Azerbaycan’ın Artshak işgalinde, Rusya’nın Ukrayna işgalinde, Libya’da ve Afrika’da kullanılmışlardır. Yine de Türkiye’nin toplam dış satımı rakamları dikkate alındığında, bu sektörün payının düşük olduğunu ifade etmek gerekir.
Türkiye’nin dışarıya sattığı ürünler arasında bu sektörün payının 2022 yılında 4.4 milyar dolar ve toplam içinde % 1.7 olduğu ifade edilmektedir. Buna rağmen AKP iktidarının kendi kliğinin sermaye birikiminin önünü açması ve palazlandırmasının ürünü olarak bu sektör öne çıkmaktadır. AKP iktidarının temsilcisi olduğu kliğin çok kısa sürede sermaye birikimine sahip olması bu sayede olmuştur.
Sektörün öne çıkması sadece iktidar kliğinin sermaye birikiminin önün açması değil aynı zamanda bu üretimin faşizmin kitleler üzerinde ırkçı ve şovenist politikalarla tahakküm kurmasına hizmet etmesinden kaynaklıdır. Bu politika özellikle son dönemde TEKNOFEST denilen etkinliklerle sürdürülmektedir.
İktidarın bu sektörü kendi kliği açısından kârlı bir yatırım aracı olarak gördüğü, sektöre aktarılan teşviklerden de anlaşılabilir.
Nitekim iktidarın propagandasının merkezinde yer alan ve İHA üretimi yapan şirketlerden biri olan Baykar Makine, Erdoğan’ın damadınındır. Bu şirkete kamu kaynaklarının aktarıldığı, teşvik verildiği ise bilinmektedir. Kuşkusuz bu AKP iktidarına özgü bir durum değildir. TC rejiminin kuruluşundan itibaren, iktidarı elinde tutan hakim sınıf kliğinin bu olanağı kendi sermaye birikimi açısından değerlendirdiği bilinmektedir. AKP’nin geçmiş iktidarlardan farkı temsil ettiği kliğin çıkarlarını öncelerken, bunu önceki hakim sınıf kliklerinden daha iyi pazarlayabilmesidir.
Özellikle de “yerli ve milli” üretim adı altında sürdürülen propaganda, kitlelerin geri duygularına hitap etmekle kalmamakta, “terörle mücadele” söylemiyle muhalif hakim sınıf kliğinin eleştirilerini de boşa düşürmektedir. Gerçekte ise savunma sanayi sektörü ve özellikle de son dönem propaganda edilen İHA üretimi Türkiye sanayisinin dışa bağımlı yapısıyla uyumludur.
Montaja dayalı üretim İHA üretiminde de söz konusudur. Örneğin, gelinen süreçte savunma sanayi denilen sektörün üretiminde önemli yer tutan İHA’ların özellikle motorunun “% 93 yerli sanayi katılımıyla Türkiye’de üretildiği” iddia edilmektedir.
Ancak bu araçların en önemli aksamlarından olan motor ve kameralar yurtdışından ihraç edilmektedir. Diğer bir ifadeyle bu araçların motoru yurtdışından satın alınmakta, “yerli sanayinin katılımıyla” modifiye edilerek üretilmektedir.
Kısaca modifiye edilmiş bir montaj üretim söz konusudur. Kısacası diğer pek çok konuda olduğu gibi bu konuda da algı çalışması yapılmakta ve “yerli ve milli” üretim adı altında propagandaya başvurulmaktadır. Benzer bir durum “Milli Muharip Uçak KAAN” için de geçerlidir.
Motoru ABD emperyalistlerine (General Electric) ait olan bu uçak Türkiye’nin ilk “yerli ve milli” savaş uçağı olarak propagandası edilmektedir. Uçabilmesi için asıl gerekli olan parçanın dışarıdan ithal edildiği uçak, iktidar tarafından “yerli ve milli” olarak propaganda edilmektedir.
Kabul etmek gerekir ki, bunda da başarılı olmaktadır. Türkiye ekonomisinin emperyalist sermayeye bağımlılığının yanında, askeri olarak da NATO üyesi olduğu dikkate alındığında, savunma sanayi alanında atılan adımların, gerçekleştirilen üretimlerinin NATO ve dolayısıyla batılı emperyalist silah tekelleriyle eşgüdümlü olması zorunluluğu vardır. Bu somut bir gerçek olarak orta yerde dururken, savunma sanayi alanında “yerlilik ve millilik” adına her propagandanın altı boş, dahası batılı emperyalist tekellerle sürdürülegelen “işbirliği”nin üzerini örtme amaçlıdır.
Örneğin bir NATO üyesi olarak Türkiye’nin Rusya’dan S-400 füze savunma sistemi satın alındığı ve bu sistemin kullanılmayarak depoda çürümeye terk edildiği bilinmektedir. Türkiye’nin sanayi üretiminde olduğu gibi, savunma sanayi alanında da “kendi başına” üretiminin belli sınırları vardır. Bu sınırlar zorlandığında ise “yaptırım”lar uygulanmaktadır.
Öte yandan bir NATO üyesi olarak Türkiye’nin geliştirdiği savunma sanayinin emperyalist sistem içerisinde belli bir karşılığı vardır. Bu karşılık, üst düzey teknoloji gerektirmeyen, taşeron üretime ve yoğun emek sömürüsüne dayalı bir üretim olması nedeniyle emperyalistler açısından da kabul edilebilir bir üretim olarak ortaya çıkmaktadır.
Dolayısıyla Türkiye’nin savunma sanayi denildiğinde, NATO başta olmak üzere emperyalistlerle süregelen bağımlılık ilişkisi belirleyicidir. Bunun dışında her adım, gerçeklikten kopuk, altı boş bir propagandadan ibarettir. Ancak buna rağmen Türkiye’nin savunma sanayinde, özellikle de iktidarda olan hakim sınıf kliğinin palazlanması amacıyla kendi sınırları içinde belli adımlar attığını ifade etmek gerekir.
Bu adımların temel motivasyonu “terörle mücadele” olarak tanımlansa da asıl amacın bunu da içeren bir biçimde iktidar gücünü elinde tutan halim sınıf kliğinin sermaye birikimine hizmet etmek, devlet aygıtını bu amaç doğrultusunda seferber etmektir.