
Hindistan’daki Karşı Devrimin Emperyalist Desteği
“HKP(Maoist), öncelikle Filipinler’de, Türkiye ve T. Kürdistan’ın da, Bangladeş’te MLM kardeş partiler tarafından yürütülen diğer mevcut halk savaşlarını ve silahlı mücadeleleri ve başta Filistin olmak üzere ulusal kurtuluş hareketlerini ve ayrıca emperyalist ülkelerdeki işçilerin sınıf mücadelesini destekleyen gerçek bir enternasyonalist partidir.”
21 Temmuz 2025
Emperyalist güçler, dünya halklarını baskı altında tutabilmek için kendi aralarında sık sık ittifaklar ve karşılıklı destek arayışlarına girerler. Hindistan, uzun yıllar boyunca Sovyetler Birliği’ndeki revizyonistlerden askeri ve diğer konularda destek aldı. Ancak Sovyet sosyal-emperyalizminin çöküşünden bu yana, diğer “süper güç” olan ABD, dünyanın birçok yerinde sosyal-emperyalizmin yerini almıştır. ABD emperyalistleri Hindistan’ı kendi yörüngesine oturtmayı ve Hindistan’ın mevcut gerici hükümetini kendi halkına ve onun özelinde süregiden halk savaşına karşı ayakta tutmayı arzulamaktadır.
2001’deki 11 Eylül saldırılarından bu yana ABD ve Hindistan, özellikle Müslüman ülkelere karşı gayrı resmi bir ittifaka yöneldi. Ayrıca Hindistan’ın Pakistan ile yaşadığı sınır ve toprak tartışmaları da söz konusu. Özellikle halkları kesinlikle Hindistan’ın bir parçası olmak istemeyen Keşmir ve Cammu bölgeleri bunların başında geliyor. Elbette ABD emperyalizmi de Ortadoğu’nun petrol zengini ülkelerini, Kuzey Afrika’daki diğer ülkeleri ve Güney-Güneydoğu Asya bölgelerini kontrol altında tutmak için “Haçlı Seferi”ni sürdürmekte.
Sonuç olarak Hindistan, Arap halklarına ve çoğunlukla bu bölgenin diğer İslami kültürlerine karşı üçlü bir fiili halk düşmanı ittifakta ABD ve İsrail’e katılmaktadır.
Siyonizm ve Hindutva
İdeolojik olarak gerici ve faşist bir ideolojiye (Hindutva faşizmi) sahip Modi rejimi, Güney Asya’da daha saldırgan bir bölgesel güç haline gelmek ve ABD emperyalizminin güvenilir bir ortağı olarak rolünü oynamak için milli askeri sanayiye odaklanarak kendini militaristleştiriyor.
Bu ikili rol, Hint komprador ve bürokratik burjuvazisinin, başta Nepal ve Bhutan olmak üzere Pakistan ve Bangladeş gibi komşu devletlerin zararına olacak şekilde bölgede genişlemesine hizmet etmektedir.
Çin ile ilişkilere gelince, Çin sosyal-emperyalist bir ülke olduğundan ve dolayısıyla ekonomik olarak çok daha gelişmiş olduğundan, Hindistan bu aşamada komşusuna karşı ABD emperyalizminin hizmetinde bir köprübaşı rolü oynamayı amaçlamaktadır. Aslında Hindistan şu anda ne ekonomik düzeyde ne de askeri düzeyde Çin ile doğrudan rekabet edebilecek durumda değil (rakamlar da bunu gösteriyor: Çin bu yıl askeri sektöre 275 milyar dolar yatırım ayırırken Hindistan’ın payı bir önceki yıla göre 7 milyar dolar artışla 75 milyar dolara denk geliyor). Her halükarda Modi’nin Hindutva rejimi sadece bütçesini önceki yıllara kıyasla artırmakla kalmıyor, aynı zamanda niteliksel açıdan da silah ithalatını sınırlandırarak sektörün “millileştirilmesini” ve özel şirketlerin ve ulusal girişimlerin yanı sıra ortak girişimlerin desteklenmesi yoluyla iç askeri sanayinin geliştirilmesini hedefliyor.
Modi’nin hükümeti ve genel olarak Hindistan rejimi her zaman Siyonizm’in ve Siyonist İsrail devletinin güçlü bir müttefiki olmuştur. Siyonizm ve Hindutva gibi Nazi tipi gerici ideolojiler tarafından yönlendirilen iki ülke arasındaki bu ittifak, yakın bir ekonomik-askeri, teknolojik ve istihbarat işbirliğini hayata geçirerek daha da güçlendi. Siyonistler Hindistan’a sadece insansız hava araçları ve bilgi birikim sağlamakla kalmadı, aynı zamanda Hindistan gerici güçlerini Filistin ve Ortadoğu’da direniş hareketlerine karşı uyguladıkları kontrgerilla savaşı ve seçici yok etme teknikleri konusunda eğitti.
Bugün, Trump’ın ABD başkanlığına seçilmesiyle birlikte, Hint-Pasifik bölgesinin ve özellikle de Tayvan’ın ABD emperyalizmi ile Çin sosyal-emperyalizmi arasındaki emperyalistler arası çelişkilerin merkezi haline geldiği göz önüne alındığında, Washington-Yeni Delhi ekseni daha da güçlenmektedir. Bu aşamada Hindistan komprador ve bürokratik burjuvazisi, Güney Asya’da ABD emperyalizminin bir kalesi olarak rolünü daha da güvence altına almak ve bizzat emperyalizm tarafından garanti edilen konumundan daha fazla yararlanmaktan başka bir şey beklememektedir.
Halk düşmanı Modi hükümeti
Modi hükümeti ülke halkının sosyo-ekonomik koşullarını daha da kötüleştirdi. Köylüler tarım arazilerini kaybediyor ve kabileler, yerli halklar şirketler için ormanlarından ediliyor.
Gıda krizi, işsizlik ve yerinden edilme, endişe verici bir hızla artıyor. Tarım, sanayi ve imalat sektörleri özelleştirilirken, halk kitleleri temel yaşam ihtiyaçlarından mahrum bırakılıyor. Sağlık hizmetleri yoksul sınıflar için neredeyse sıfır. Salgın hastalıklar çok sayıda yoksul insanın canını alıyor.
Modi, dini insanların dikkatini büyük çoğunluğun içinde bulunduğu koşullardan uzaklaştırmanın bir yolu olarak kullanıyor. Bunu yaparken de Hindutva adına ülkenin çeşitliliğini sulandırıyor. Ülkeyi Hindutva faşizmine ve şovenizmine uygun hale getirebilmek için kendi anayasasına dahi saldırıyor. Modi’nin hükümeti Müslüman toplulukların evlerini buldozerlerle yıkıyor. “İnekleri koruma” adı altında Müslümanları, Dalitleri ve Adivasileri güpegündüz linç ediyor. Nefret söylemi, hükümet destekli ana akım medya kanalları aracılığıyla yayılıyor.
Hindistan’ın “üçüncü büyük ekonomi” haline geldiği yönündeki tüm söylemler ise büyük bir aldatmacadan ibaret. Ülke işsizlikte büyüme yaşıyor. Aslında hükümetin ekonomide “ilerleme” olduğunu iddia ettiği parametreler burjuva ekonomistleri tarafından bile kabul edilmiyor.
Hükümet komprador bürokratik burjuvazinin üyelerine yardım ediyor. Hint toplumu, yerli komprador sınıfa ve onun efendisi emperyalistlere hizmet etmek amacıyla din ve kast temelinde Brahmanik Hindutva’nın kasıtlı eylemleriyle toplumsal anlamda derin bir kırılmaya tanık olmaktadır. Kapsamlı teknolojik gelişme emperyalistlere hizmet eden yandaş kapitalistlere fayda sağlarken, nüfusun yarısından fazlası yoksulluk sınırının altında yaşamaktadır. Bu bağlamda geçerken söylemeliyiz ki, Hindistan emperyalist sermayeye, teknoloji ithalatına ve sermaye mallarına bağımlıdır. Emperyalizmin hiçbir karakterine sahip değildir ve “emperyalist” olarak etiketlenemez. Hindistan hala yarı-sömürge, yarı-feodal bir ülkedir.
İngilizler Hindistan’ı terk ettiğinden beri, Hindistan’ın egemen sınıfları tüm emperyalist ülkelere yakın olmaya çalışmaktadır. Hint egemenleri, İngiltere’ye hizmet etmeye devam ederken daha sonra ABD ile yakın ilişkiler geliştirdi. Sovyetler Birliği güçlüyken Hindistan ona yakındı. Şimdi Çin’e ve onun ittifakı olan Şangay İşbirliği’ne yakın. Aynı zamanda Çin ve Rusya’nın liderliğindeki BRICS’in de bir parçası. Hindistan devasa boyutta nüfusa ve doğal kaynaklara sahiptir, dolayısıyla epey büyük bir pazara da sahiptir. Hindistan karakteristik olarak komprador bürokratik burjuvazi ve büyük toprak ağaları tarafından yönetilmektedir. Dolayısıyla ittifaka üyeliği, komprador çıkarlarına uygun bir dış politikanın parçasıdır.
Hindistan egemen sınıfının yayılmacı tutumu da ittifaklara katılmasının bir nedenidir. Hindistan, 2017 yılında yükselen emperyalist ittifak BRICS’e üye oldu. Bugün, çok kutuplu dünya düzeninde, sosyal-emperyalist Çin, Dünya Ticaret Örgütü ve Uluslararası Para Fonu gibi egemen emperyalist finansal sistemlerin yerine kendi finansal kurumlarını geçirmek için yoğun çaba sarf etmektedir. Hindistan, BRICS ve Şangay İşbirliği Örgütü’nde ABD emperyalizminin tiplemesinden başka bir şey değildir.
Çin’in egemen sınıfı, “Çin özelliklerine sahip sosyalizm” temalı bir propaganda yürütmektedir, oysa gerçekleştirdikleri tek şey Çin özelliklerine sahip bir emperyalizmdir. Hindistan’ın yayılmacılığı da, egemen sınıfın ulusal kurtuluş hareketini ezmesine yardım ettiği Sri Lanka’da; Hint komprador bürokratik burjuvazisinin turizm endüstrisine yatırım yaptığı Nepal’de; egemen sınıfın Rohingya Müslüman örgütlerini ezmesine yardım ettiği Myanmar’da ve diğer komşu ülkelerdeki benzer faaliyetlerde görülebilir.
Yeni Demokratik Devrim’in enternasyonal niteliği
HKP(Maoist), öncelikle Filipinler’de, Türkiye ve T. Kürdistan’ın da, Bangladeş’te MLM kardeş partiler tarafından yürütülen diğer mevcut halk savaşlarını ve silahlı mücadeleleri ve başta Filistin olmak üzere ulusal kurtuluş hareketlerini ve ayrıca emperyalist ülkelerdeki işçilerin sınıf mücadelesini destekleyen gerçek bir enternasyonalist partidir.
Filistin Direnişi tarafından 7 Ekim 2023’te başlatılan El Aksa Tufanı operasyonunun ardından HKP(Maoist), kurtarılmış bölgelerden ve HKP(Maoist)’in faaliyet gösterdiği gerilla bölgelerinden başlayarak Hintli kitleler ve işçiler arasında girişimler ve siyasi kampanyalar düzenleyerek Filistin halkına ve tüm direniş gruplarına tam destek verdi. Şurası açık olmalıdır ki, yalnızca HKP(Maoist)’in Marksist-Leninist-Maoist ideoloji önderliğindeki siyasi ve stratejik çizgisi, bugün Hint burjuvazisinin Hindistan’daki geniş halk kitleleri için gerçek bir kabus olan projesine karşı tek gerçek alternatifi temsil etmektedir. Hint burjuvazisi tarafından varoluşsal bir tehlike olarak algılanan şey, Hindistan ve dünya halkları için sömürüden ve emperyalist boyunduruktan kurtuluşu temsil etmektedir.
Hindistan hükümetinin Kaagar adlı soykırım operasyonuyla Hindistan’daki Naxalizmi ortadan kaldırmak için belirlediği son tarih Mart 2026’dır. Şimdi Hindistan’daki Halk Savaşını ve HKP(Maoist)’i küresel düzeyde desteklemek her zamankinden daha fazla gereklidir çünkü halk savaşı, Hindistan nüfusunun çoğunluğunu sefalet içinde yaşamaya zorlayan ve onları emperyalizmin Hint komprador burjuvazisiyle işbirliği içinde ülkelerinin zenginliklerini yağmalamasına mahkum eden Hindutva barbarlığına karşı tek alternatiftir.
Dolayısıyla Hindistan’daki halk savaşını ve HKP(Maoist)’i desteklemek şu anlama gelmektedir: Dünyanın en kalabalık ülkesinin baskıdan kurtulma ihtimalini desteklemek; emperyalizmin Asya ve Hint-Pasifik bölgesindeki planlarını engellemek; Güney Asya’da ve özellikle Nepal, Bhutan, Myanmar, Sri Lanka, Pakistan gibi komşu ülkelerde ve sosyal-emperyalist Çin’in kendisinde devrimci hareketlerin gelişimini desteklemek; küresel anti-emperyalist mücadeleyi desteklemek ve özellikle İsrail-Hindistan eksenine darbe vurarak Filistin’deki ulusal kurtuluş mücadelesini desteklemek.